15 Kasım 2010

Zamanın İçinden Geçen Şehir: Hama

Gökyüzü yine aniden karardı. Halep'in dar ve tanıdık sokaklarında kahve ve sabun kokularıyla yoğrulduktan, kuyumcular çarşısında kendi deyimleri ile 'Seferberlik'le Halep'e yerleşmek zorunda kalan Ermeni amcalarla Türkçe'nin acı, hasret ve umut kelimeleri ile soluklandıktan sonra iç hatlar otogarı Ramusya garajındayım. Halepten Hama'ya yapacağım 146 km'lik yolculuğumun bedeli 100 Suri (3,3 TL). Otobüs henüz hareket etmedi, camdan gri renkli coğrafyayı izlerken muavinle göz göze geliyoruz, el hareketiyle perdemi kapatmamı istiyor. Muavinin perdemi örttürme isteği aklınıza herhangi bir kuşku düşürmesin. Suriye otobüslerinde perdeler bir ritüel olarak aynı anda açılıp aynı anda kapanır.
Yan koridorda oturan adam neredeyse gözünü kırpmadan heyecanla beni izliyor. Parmak arası terliklerim ve şortum ten rengimizin getirdiği kaynaşmayı gölgeliyor. Ama sonra ortak bir ''merhaba'' ile aramızda sadece koridorun sınırları kalıyor. Öyle ki birgün İstanbul'a gelirse Polat Alemdar ile bir fotoğraf çekilebilmek için benden söz bile istiyor. Polat Alemdar, Suriye'lilerin söylemiyle Murat Alemdar burada yadsınamaz bir sevginin, ilginin kaynağı ve Türkiye ile de özdeşleşmiş bir isim, bir sembol.
Halep'ten Hama'ya doğru yol yeşillendikçe yeşillendi. Yollar zifiri karanlık, yol tabelaları elbetteki arapça. Birkaç kez Muavine Hama'da ineceğimi belirttim. Kısıtlı arapçamla birçok 'şükran' yineledim. Otobüs bir köprü üstünde beni indirerek Şam'a doğru yoluna devam etti. Muavin çantamı verdikten sonra neredeyse 5 kez taksinin nerede olduğunu el yordamıyla tarif etti. Yolculuğumun daha ilk günleri ancak Suriye insanına karşı duyduğum güven yani kalbim, endişelerimi yani aklımı geri plana itiyor. Issız sayılabilecek bir köprü altından tereddütsüz bindiğim bir taksideyim ve acabalarımdan uzakta yol tabelalarından habersiz bütün kalbimle Hama'yı izliyorum. Akşamın ıssızlığı Hama'nın geniş ve düzenli caddelerine uğramamış. Hama gece de uyanık kalabilen, geceyi de içselleştirebilmiş şehirlerden. Manavlar, pastaneler, telefon dükkanları ve saat kulesi ışıl ışıl. Saat kulesinin batı yakasındaki turizm bürosunda inerek sırt çantalı gezginlerin uğrak yeri olan Cairo Hostel'a 5 dakikada yürüdüm. Dışarıdan terkedilmiş bir bina görünümündeki Cairo'da sırt çantalı japonlar görmek yüzümü güldürdü. Geceliği 500 Suri (17 TL) olan klimalı, çarşafları, havluları sırtçantalılar için gereğinden fazla temiz odama çantamı bırakarak kendimi şehire bıraktım.
Telefon kulübesi bulmam, açlığımı dindirmem ve Hama'nın kalp atışını dinlemeye gitmem gerekiyor. Birkaç kişiye sorduktan sonra telefon kulübesi buluyorum. Karnımı doyurmak içinse şehrin büyük caddelerini turladımsa da akşam kurabiyelerinden ve yanık yanık kokusu yayılan felafel'den başka tercihim yok gibi göründü. Kokusu Halep sokaklarını hatırlatan bir kahve dükkanına girip kebap yiyebileceğim iyi bir restaurant soruyorum. Şehrin dışında nam salmış bir restaurantın ismini telaffuz ediyor ama bu ismi benim pek içselleştiremediğimi anlayınca bir taksiyi durdurup kebapçının adresini veriyor. Lokantanın tek müşterisi olduğumu anlıyorum içeri girince. Halep kebabı, salata ve ayran istiyorum garsondan ama o başka yemeklerden de tatmam konusunda ısrarlı. Humus da el sıkışıyoruz. Suriye'de lokantalarda selpak ücrete dahil, kebabın yanında taze nane ve turp geliyor, ayranları ise ekşi ama bu ekşilik yoğurtlarının tabiatından gelen isteyerek yapılmış bir ekşilik. Kebap gayet güzeldi, Humus'tan ise birkaç kaşıkla yetinerek 250 Suri (8 TL) hesap ödedim. Garson çıkışta benimle birlikte fotoğraf çektirmek istediğini söyledi, pek anlam veremesem de birlikte fotoğraf çekildik.
Geceyarısı Asi nehrinin hırçın sularının kıyısında yüzlerce yıldır Hama'nın kalbi konumunda, ona ruh ve gizem katan Al Jisriye ve Al Maamoriye Naure Çarklarının karşısındayım. Birbirlerine karşılıklı olarak ahşaptan inşa edilmiş bilinen en eski ve en sağlam kalabilmiş su değirmenleri bunlar. Taş blokların arasında, sabırla, ustalıkla ve yıllara inat, zamanın Hama'dan silemediği devasa bir iz, devasa bir haykırış. Derinden ve sesinizi bastıran gıcırtısıyla Hama'nın dünya şehirlerine gönderdiği soluksuz bir nasihat. Su değirmenleri mesire alanı ile bütünleşmiş yol boyunca ağaçların arasından günyüzüne çıkıyor. Hama'lılar heyecanla geçiyor Su Değirmenlerinin önünden ve haklı gururlarını içlerinde yaşamak ister gibi uzaktan uzaktan izliyor. Konuklar ise bu görselliğe kayıtsız kalamayacak ve hafızasında daha çok yer etmesini sağlayacak kadar yakın ve şaşkın Su Değirmenlerine. Fransız'ın da Japon'un da aklında aynı soru: Nasıl? Ama en bilgin, en inandırıcı rehber bile dolduramıyor kafalardaki Nasıl'ın içini. İşte o zaman içe dönülüyor, kendi içinde arıyor insan Nasıl'ın cevaplarını. Gece yeryüzüne düşmüş birer yıldız gibi parlıyor ve saflığı ile sizi de çarklarına katarak döndürmeye başlıyor Su Değirmenleri. Dünya'nın içinde bir şehir, o şehrin insanları bir değirmeninin çarklarına binmiş geçiyor zamanın içinden biraz ıslak ama metanetle.
Sabah zamanın içinden geçen şehrin insanları sokak başındaki tezgahlarda taze meyve suları ile başlıyor güne ve kendilerine bir bahane yaratıp Su değirmenlerini karşıdan gören kafelerde, çay bahçelerinde yudumluyorlar çaylarını. Su değirmenleri sıcak Ekim ayında her katettiği dönüşte serin sularından serpiyor Hama'ya ve sabah Asi nehrinin hırçınlığı ile tanışmak için iyi bir fırsat oluyor.
Al Jisriye ve Al Maamoriye Su değirmenlerinden yol boyunca Azem Palace Müzesine doğru ilerliyorum. Azem Palace havuzlu geniş avlusu ince ince işlenmiş giriş hol yapısı ile karşılıyor. İç duvar işlemelerinden, sütunlarına, avizelerden odalardaki aksesuarlara kadar kendine has bir duruşun, kendine has bir ifadenin eseri Azem Palace. Hama'nın kabukları arasında sakladığı bir inci tanesi adeta.

Hama Meydanı'nı ortadan dört büyük dilime bölen saat kulesinin önündeyim. Karşıda gözünü göğe dikmiş Suriye Devlet Başkanı Beşir Esad'ın büyük bir posteri. Yollar taksiler ile sapsarı, topuklu ayakkabıları, sade makyajları ile kızlı erkekli gençler Kültür Merkezi'ne doğru yola koşturuyor. Objektifimi onlara doğru yönlendirip birkaç fotoğraf çekiyorum. Geleneksel entarisi içinde sadece gözlerini görebildiğim bir kadın eliyle yanındaki oğlunu işaret ederek fotoğrafını çekmemi istiyor. Kadın gururla oğluna bakıyor, çocuk gülümsüyor denklanşöre basıyorum. Sonra mutlu gözlerle en içten teşekkür ve gidiyor. Öylece kalıyorum, mail adresi yok, posta ile gönderir misin yok herşey zamanın içinden geçen bu özel şehirde bir anlığına mutlulukla durdurmak zamanı, yaşadım diyebilmek.
5 yolayazmak / on the road: Zamanın İçinden Geçen Şehir: Hama Gökyüzü yine aniden karardı. Halep'in dar ve tanıdık sokaklarında kahve ve sabun kokularıyla yoğrulduktan, kuyumcular çarşısında kendi d...

2 yorum :

  1. çağrışımlar, benzetmeler çok güzel.. zaman- saat çarkları- değirmen, fotoğraf-anlık mutluluk-ışıldayan şehir-inci....
    ellerinize sağlık. Gezin bol bol, yazın çok çok..Sizin için bayram dileğim bu olsun.Azıcığı da bize nasip olsun:))
    U(YKSZ)

    YanıtlaSil
  2. Çok naziksiniz, çok teşekkür ederim. Ansızın çağırsın yollar yolcularını. Herkes birgün bilmediği coğrafyalarda kaybolabilsin, bu da benim bayram dileğim olsun.

    YanıtlaSil