29 Haziran 2010

Pafuckkale

Huzursuz bir gece, huzurdan ne beklediğinize göre değişse de. Yol kenarında yarı yatık bir arabada hala kaç kişi olduğumuzu bilemeden, hatırı sayılır bir desibelde Dredg dinleyerek gece de olmak. Gecenin sizinle olmadığı huzursuzluğuyla inipte yol boyu şöyle adamakıllı kaybolamamak. Çadır fikri kimseye güzel görünmedi. Herkes de çokça bir hoşnutsuzluk, arabayı ne zaman bir ağaçlık kenara yan yatırdık. Ne zaman durdu tekerleğin sıcaklığı, ibrelerin hışırtısı, rüzgarın karşıkonulamazlığı ne zaman durdu, düşman kesildik birbirimize, arzularımıza. Sadece yol için yola çıkmanın dayanılmaz ağırlığı. Yıldızların kur yapması, gecenin rock'n roll ziyafeti, bitki örtüsünün gizemli renk oyunları bile biraz olsun hafifletemedi içimize bir çakıl taşı gibi sinen bu ağırlığı. Kızların dindiren sesleri, donduran zamanı, cama çarpıp çarpıp kendiyle hesaplaşan sesleri iyi geldi. Daha fazla ağırlaşmamızı önledi. Risktir esasında o dişi heceler, eğer doğal olmazsa, ucundan, kenarından bir hesabı ölçse biçse, içten, olduğu gibi cama çarpıp çarpıp yankılanmasa. Risktir. Histeri büyür, bulutlar, toprak damları çöker beynin koridorlarına. Sabah indi esleriyle cam aralığından, indi bütün doluluklarımızı boşalttı usulca. Usul heceleriyle bir sabah seviyorum seni yollar dedirtti yine, yeni, yeniden. Herkeste bir bayram telaşı, şeker jelatinin hışırtılı mutluluğu. Kimi direksiyona sarıldı, kimi birbirine, kimi kendine sarıldı. Bir Pamukkale menüsünü midemiz kaldırırmıydı, demiştik ki en baştan anti popüler, daimi yanlız mekanlar, bir girizgah olarak. Hiçkimse çelişkiye ses çıkarmadı ve bir sırra kavuşmanın beraberliğini de yanına alarak suya doğru aktık. Kapı zor da olsa açıldı. Arabadan iner inmez turizm safsatası aklımı yedi bitirdi o an, kontrolümü ele geçirdi, siyah paltosuyla bir adamla aynı yöne bakıyorduk. Bir domino gibi çalıştı dilim, o siyah paltoludan daha çok fuck'lamalıydım. Dilim damağım kurumalıydı fuck'tan. Siyah paltolunun ağzının içine baktım fuck'ın yanına başka şeyler de ekliyordu o ve beni geçemezdi. Benim fuck'ımın yanına yanaşamazdı onun fuck sancısı. Bu zamansız sancı gelecek zamanlarımdan kaç zaman çaldıyı düşünmeye başlarken engelledim kendimi. İlk iş olarak arabadaki bütün rehber kitapları toplayıp bir kanalizasyon mazgalında sağalttım. Pamukkale tepelerinde, ayağını suya değer değmez karşına dikilen bu 21. yüzyılın maganda betonlaşmasına, bu günübirlik mimarileşmeye, bu kültür, estetik düşmanı yapı mühendislerine, şehir mühendislerine fuck'larımdan bir demet sunacaktım. Sakinleştirdim kendimi, sonra ise engel olamadım kendime. Bu mühendislerin, bu şehircilerin eşlerine , çocuklarına üzüldüm, nedense oturdum durduğum yere ve boylu boyunca onlara üzüldüm. Fuck'larımı toplu halde rehber kitaplarda emeği geçenlere sundum. Arkadaşım koşarak gelmiş, bliyor musun, biliyor musun, buradaki çok yıldızlı oteller su ihtiyacını Pamukkale'nin suyundan nasipleniyormuş buyurdu. Af buyursunlar ama bütün fuck'larımı tükettim.

5 yolayazmak / on the road: Haziran 2010 Huzursuz bir gece, huzurdan ne beklediğinize göre değişse de. Yol kenarında yarı yatık bir arabada hala kaç kişi olduğumuzu bilemeden, hatır...

28 Haziran 2010

Otostopça: Kandıra-İstanbul

Ben:
ı
ı ı
ı
ı ı

ı

Kamyon Şoförü: Yolculuk nereye?

B: Farketmez

K: Oradan geçmez

B: Peki

K: Yabancı mısın?

B: Yabancı derken?

K: Konuşman biraz farklı geldi

B: Yukarı geliyim orada laflayalım isterseniz

K: Farketmezden geçmez ama

B: Ne farkeder

K: İstanbul'a kaldı 400 km

B: eee

K: 3 saatten erken varmamam lazım

B: İleride bir çayhane var

K: Yolda da olmam gerekir, internetten takipliyiz

B:

K: Memleket?

B: Neresi gibi duruyor?

K: Doğuda bir yer gayrı ama

B:

K: Mardin

B: ıı

K: Malatya

B: ıı

K: Daha doğu mu, daha batı mı?

B: Farketmez

K:

B:

K: Ben de Muşlu'yum

B:

K: Varto

B: Bob Dylan bulunur mu?

K: Anadolu var içer misin?

B: Fotoğraftaki kim?

K: Karımın eski sevgilisi

B: Yaşlıymış

K: Ben mi yaşlıyım o mu?

B: O

K: Hahah haa h

B: O

K: 8 sene önce çektirmiştim o fotografı Musul'da

B: Fon etkileyciymiş

K: Gazlani hapishanesi 3. koğuş

B: Benzin koleksiyonerliği mi?

K: Destur

B:

K: Karıma benzeyen bir kadını alnından öptüm

B: Sürekli yapar mısınız?

K:

B:

K: İn istersen

B: Bob Dylan yok diyorsun yani

K: Piyangodan mı çıktın altılıdan mı?

B: Çok açık sözlüsünüz

K: Sözlü değil evliyim

B:

K: Hahhhaaha ıhhh haha

B: Sizi güldürebilmek iyi geldi bana da

K: Neden? Hahha ha

B: Yoldasınız

K: Evet ne olmuş

B: Yol yorgunusunuzdur

K: Yollar memleketimdir benim, insan da memleketinden yorulmaz

B: Peki eviniz?

K: O da gurbettir, karımı da sorarsın sen, o da metresim gibidir

B:

K: Samsun içer misin?

B: Anadolu'ya ne oldu?

K: Bağrımı yakıyor, şu kenarda kasetler olacaktı

B: Müslüm mü, Tatlıses mi?

K: Onur Akın

B: Şaşırdım da, şaşırmadım da

K: Hı, Samsun içer misin?

B: Koyuyum mu?

K: Nasıl?

B: Kasedi, Onur Akın'ın

K: İn artık istersen

B: Anlamadım, bir yanlışım mı oldu?

K: İn hadi, madem içmiyorsun birşey

B: Otobanda mı indiriyorsun?

K: Hadi selametle
5 yolayazmak / on the road: Haziran 2010 Ben: ı ı ı ı ı ı ı Kamyon Şoförü: Yolculuk nereye? B: Farketmez K: Oradan geçmez B: Peki K: Yabancı mısın? B: Yabancı derken? K: Konuşman bi...

26 Haziran 2010

Y ve Holy City veya Delik

Şubat'tı veya Mart'tı, ani bir manevraydı İzmir'den Denizli'ye. Bir yol tabelasının kışkırtıcı cazibesiydi, yol tabelasına mest olacak kadar cazibesiz kalışımızdı belki de, sola dönmek içten bile değildi, döndük. Kardı usul usul, buğuluydu yol boyu, uykulu ve meraklıydık, heyecan da merakın içinde harlanmıştı. Kaç kişiydik, çok muyduk, tek miydik unutmuştuk, yol tabelasından gayrı sessizliktik. İnanmak. Yeniden inanmak. Ve yeniden inanmayı denemekti yollara sürükleyen bizi. Yollara inanmak, özetle. Tek bir hece ile ne de güzelce, Yol. Tek bir harf istersen ona da müsait bu coğrafya, gitmek onun için mi bu kadar çok yakışıyor her rakımına. Vellakin, Y. Laf aramızda ingilizce bir düş ile veya gerçek, çıkmak istemezdim yola. Road çağrıştırmıyor bendeki yolu bana. Yaya şeritlerini söylesenize tek postada hangi harf bu kadar çağrıştırıpta çağırabilir. Y harfini görünce yola çıkan aylaklar tanırım şeklinde ilerliyordu monologumuz. Farklı sesler olabildik yol boyunca ama hep monolog kalarak. Bir söyleyip bin işitmeden hep monolog kalmayı başararak. Her kafadan bir ses çıktı ve arabadan inip arabaya binene kadar o sese taptık. Biz yola inanmıştık bir kere. Tanıdık tanımadık kornalar çaldık, ansız kornalara hedef olduk, şehir merkezine vardığımızda hepsini unuttuk. Sonra uzun bir yokuş, kısa olanlarının sonu genellikle uçurumdur. Kapı kolayca açıldı. Arabada sızanlar vardı, uyandırdık onları, sızmak için Hiera'nın koynundan daha iyisi var mıydı bu kozmopolitanya da. Hiera bir şarap mahzenini andırdı sızanlara. Fikir balonlarından okuduk. Derin olduğu kuşkusuz, Holy'e saygımız kuşkulu gözükmesin adını başlığa çıkardık. Ama bu şehirde, bu rüzgarda, bu saçak, sütun altında insan şarap şişesini bile kutsar. Yanlış anlaşılmasın ağzına daha bir damla şarap koymadan daha kutsar. İstemeye istemeye arka cebimdeki rehber kitaba göz ucuyla baktım. Ruhumu siyasi manevralarıyla daraltacağını sanıyordum, öyle de oldu tabi. Hep sandım ve oldu, o kitabı burada yakma fikrini aklımdan hemen attım. Derin olduğu kuşkulu buranın, dipsiz bir anti antik öylece. Hierapolis, yeryüzünün kara deliği diye bağırdım. Hiçbir kimse mi duymaz beni bu dipsiz delikte. Kimse umursamadı bu sarı delikte beni. Ayanı beyan ettiğimi fısıldadı sonra arabada, bir yol kenarında durakalmışken bir arkadaşım. Uyuklamadan önce, Hierapolis'e yeniden, yeniden düşelim demişim.
5 yolayazmak / on the road: Haziran 2010 Şubat'tı veya Mart'tı, ani bir manevraydı İzmir'den Denizli'ye. Bir yol tabelasının kışkırtıcı cazibesiydi, yol tabelasına m...

14 Haziran 2010

Meşin Yuvarlak Yollarla Buluştu

Havaalanlarında hummalı ve sabırsız bir bekleyiş, gelen uçaklar, giden uçaklar, dünyanın dört bir yanından tutku dolu insanlar pusulanın aynı ibresinde buluşuyor; Güney ve tenin aynı renginde; Afrika. Yeryüzünün en baştan çıkarıcı, nefes almayı unutturan, tadına doyum olmaz evrensel yuvarlağı fileleri şenlendirmeye başladı bile. Sadede gelmeden önce ismi Brezilya'dan, Arjantin'den, İspanya'dan ve Güney Afrika'dan bile daha fazla anılır olan sesi kendinden menkul adı kendinden güzel 2010 Dünya Kupasının gayri resmi çalgısına bir ıslığı borç bilirim.
Ey Vuvuzela, sen ki futbolun sadece futbol olmadığını hatırlattığın, yerel bir sesi çığ gibi bütün kozmosa yaydığın, her desibelinde ''bütün kara parçaları için Afrika dahil''i hatırlattığın, endüstriyel futbola en şık, en masum, en isyankar çalımı attığın için bin yaşa; Vu vuu vuuu.
Futbol tutkunları hem fikir istikametlerini Güney Afrika'ya çevirmişken, bir futbol tutkunu da ''Futbol Tutkusu Avrupa Yolcusu'' sloganı ile Avrupa yollarında.
Mustafa Özdemir ile Uğur Karakullukçu Dünya Kupası Maçlarını Avrupa'nın farklı şehirlerinden gözlemlemek, kafelerden Avrupalı taraftarların sevinçlerini, öfkelerini anlamak ve anlatmak için bir proje hazırladı. Bütçe yetersizlikleri malumunuz bir kişinin Avrupa'ya gidebilmesine imkan tanıdı ve Mustafa 12 Haziran'da ilk durağı olan Paris'e ulaşarak kupanın açılış maçı olan G.Afrika-Meksika müsabakasını izledi.
Mustafa, pclionfc.blogspot.com'da meşin yuvarlağın Avrupa serüvenini anlatmaya başladı bile. Mustafa'nın yazılarını ve yol fikstürünü Pclionfc'den takip edebilirsiniz. Pclionfc'nin 10 numarası Uğur'un Dünya kupasına dair sert ve falsolu vuruşlarına da bir göz atın derim.
Bitirirken, vuu vuuu vu.
5 yolayazmak / on the road: Haziran 2010 Havaalanlarında hummalı ve sabırsız bir bekleyiş, gelen uçaklar, giden uçaklar, dünyanın dört bir yanından tutku dolu insanlar pusulanın ayn...