28 Nisan 2017

Petersburg. Geç kalınmış bir yaz - ı -

Biz hep yeryüzünü, yaşadığımız şehirleri, tükettiğimiz yolları dikey lahitler, bloklar gibi sıralanmış, sırtımıza, boynumuza ağırlığınca çoraklanmış, saplanmış binalardan ibaret sanırdık ya, yatay, göğe diklenmeyen çatıları, insanı sindirmeyen, gölgelemeyen, ufaltmayan enleri ile de bir var olma mümkünmüş.

Petersburg'dan döndüğümden beridir "İstanbul gibisi yok" muhabbetlerinden koşar adım uzaklaşıp, kendimi Nevsky'den bir kibrit kutusuna doldurduğum oksijenin ufacık aralığında nefes nefese buluyorum.

Manon abi söyledi geçenlerde, cebinde gizlediği tam takım sigara paketi buram buram sigara aranırken: "İstanbul Avrupa'nın açık hava kerhanesidir" diye.

Yulia, Mayakovskaya metro istasyonunda "Nerede kaldın Hopçik?" samimiyetinde ilk buluşmayı plaseleyince açtım haritayı o an nerede konar göçer bu şehrin sahafları birbir işaretleyiver dedim. Böyle bir ara pasa hazırlıksız tabi yürü be "Şapşik" deyip de geçiştirdi. 

Sonra giriyorum sahaflara, çıkıyorum kitapçılardan Nâzim diyorum, Nâzım diyorum, elimde kağıda yazılı Rusçası bak "Назим Хикмет" diye gösteriyorum. Yok! Şiir deyince, 1900'lerin başları deyince, turistlerin Peteresburg'u, müdavimlerinin Piter'inde bilinen tek kapı Yulia'nın o gün sapsarı kaskatı duvardaki ufacık pencere aralığına çıkıyor. O pencere aralığında hâlâ ve her geçen gün daha fazla şair Anna Ahmatova'nın Stalinist rejimin yasak ettiği dizeleri ve kurşuna dizilen eşine, fahişe ilan edildiği şehrin etiğine çığlığı yükseliyor;
"Yaban balı özgürlük kokar,toz, güneş ışını kokar, bir kızın ağzı - menekşe ve altın - hiçbir şey kokmaz altın. Tereotu su kokar, aşk ise elma ama biz biliyoruz artık yalnız kan kan gibi kokar..."
Karşımıza Hermitage Müzesi'ni almışız, panoramik şehri milim milim didiklemek için enfes bir suhulet. Nevsky boydan boya şehri bölerken, açılır kapanır köprüler suyun akışını, şehrin dinamizmini hızlandırıyor. Mila yüzünde doğal mı doğal bir gülüş taşıyor, aralıksız. Sakin ve huzurlu her daim. (Sonraları Slavlara biçilen "soğukluk" vasfının ölçüsüne göre serinkanlılıktan, bedbinliğe uzanan bir galat-ı meşhur olduğunu ama pek hakikat içermediğini düşüneceğim.) 25 yaşındaki bir kadından beklenmeyecek kadar sakin. Hele de "Babam 2 yıl önce bir görev için gitti bir daha da dönmedi" derken.

Yalınayak kaldı Piter'in ince kumunda. Sonra her şehri, insan bir fon müziğiyle gezer aslında, dogmatik içinden çıkamadığı notalarla sen de belki bu notalarla gezersin ve özlersin bir gün, geri de dönersin belki bu tınıyla deyip cebime sıkıştırıverdi bu notaları: 

Sonra baktım isminin Zagreb radyosu olmasını umduğum bir radyodan bu ezgiler dökülüyor.  Tarihe baktım tam 1 yıl olmuş Petersburg'un "yüzünü görmeyeli, elini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının."

Nevsky'nin Neva Nehri'nden nasiplenmiş kokusu dolu kibrit kutusu sukut-u hâyal olalı 1 yıl, Beyaz Geceler Petersburg'da başlayalı çok değil belki 10 gün, geç kalınmış bir yazı geç kalınmış bir yazıda teselli edeli birkaç dakika olmuş.

"İstanbul gibisi yok"larla tembihlenip avutulan, biz orta ikiyi zorda olsa bitirmiş orta sınıf terk çocukları için her yaz biraz daha geç, her teselli biraz daha fazla geç kalınmış.

Sivil ölümden konuşuyoruz dağılan neftilikler arkadaşlar 
Makedonyalı kalın usta marangozlar. 
Kapaklanır bir adam daha kaçıncı, aktığımızı görünce 
ters çevrilmiş kente karşı işte onun denizlerine  
delikanlı kostaklarımızı çıkarmış ve ırmaktır.
Erkek ölümden konuşuyoruz yeni ormanlardan dahi 
"dikeni seven gülüne katlanır bir kadın"dan. 
Haramiler ki kırkın üstünde artık sayıları  
bir küçük tabut tabakada gezdirirler ölüleri 
fakfon burunları çekmek üzre, ince çağrışımlıdır.
Ey orta ikiden ölerek ayrılan çocuklar! 
aslında başlayan askerler tabiatta 
hâlâ tramvaydan Sirkeci'de mi inerler? 
süsüne kaçılmamış bir cenaze törenine gitmek için.
5 yolayazmak / on the road: Petersburg. Geç kalınmış bir yaz - ı - Biz hep yeryüzünü, yaşadığımız şehirleri, tükettiğimiz yolları dikey lahitler, bloklar gibi sıralanmış, sırtımıza, boynumuza ağırlığınca ço...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder