20 Ekim 2010

Suriye Yol Notları 2

Antakya'dan Halep yaklaşık 2 saat sürmekte. Eğer otobüste Avrupa'dan gezgin arkadaşlar var ise sınırda biraz beklemece. Gezgin dediğin biraz da dağınık, hesapsız, kitapsız birşey. Hiçbir Avrupalı gezgin önceden halletmemiştir vize meselesini, sınırda oracıkta çözülüverir mesele. Vizesiz Suriye'ye geçmek, Fransız ile Japon vize kuyruğunda ter dökerken, sen ferah ferah free shopta gezmekte. Enteresan bir duygu. Tabi sınırların olmadığı bir dünya ama, Avrupa'nın bize vize için çektirdiği absürdlükler akla gelince bu biraz gurura, oh olsuna dönüşebilmekte.
Free shop mu dedik; biri Türk tarafında diğeri de Suriye tarafında, ucuza ne vardır diye aramaca. Türk tarafı biraz pahalı ama kaliteli. Suriye tarafı ucuz ama o da kaliteli. Şöyle ki Türk tarafında Marlbora var 10'lu paket 15 Euro, Suriye tarafında ise Marlbora yok diğerleri var, Fransız sigarası Gauloises var. Fiyatı mı 7 Euro'dan. Suriye tarafında ayrıca Lübnan şarabı Ksara var, fiyatı 4 Euro'dan başlamakta. Girdik free shop'a çıkamadık değil mi? Viski mi viski de var. Red Label 12 Euro'dan. Ürünlerimiz stoklarla sınırlıdır ey gezgin.
Halep yollarındayız gözüme ilk çarpan karşı şeridin sağ kulvarında sallana sallana yol alabilmemiz. Yol adabı büyüklerin dediğine göre 80'lerin Türkiyesi'nin tıpkısı. Halep'e yaklaştığını nasıl anlarsın? Hayvanat Bahçesi, şehrin dışında bir hayvanat bahçesi ilgini çekmekte.
Halepte'yiz, insan başka bir ülkede bu kadar çabuk ve tanıdık olabildiğine şaşırmıyor değil Türk garajına vardığında. Öyle ki Türkçe otobüs firması görevlileri Şam'a, Hama'ya gitme isteğinizi sorguluyor.
Ama bir dakika biz daha yeni geldik Halep'e. Gezecek çok durak, tanışacak çok yüz var. Laf arasında Suriye'de Arapça birinci, Kürtçe ikinci ve Türkçe üçüncü en çok konuşulan dil.
Türk garajında indin tam karşıda turizm bürosu ve turizm bürosunda Khaldun hiç bitmeyen soruları ve tebessümü ile seni beklemekte. Konya ovasından Antalya'ya dek. Önce onların aklındaki bir yanılgıyı düzeltmek gerekiyor başkent İstanbul değil, Ankara Khaldun'cuğum, Ankara'mı nerede, haritanın tam ortasında. Velakin Khaldun'un soruları bitmek bilmez. Ama güleryüzü, dostane yaklaşımı hiç unutulmaz. Halep'e varır varmaz daha ilk durağında turizm bürosunda sezersin merakı merakın içindeki hasreti. İki komşunun hasretini.

Bu hasretlik esnasında hiç hasret kalmayacağını düşündüğün bir koku burnunun direğini sızlatır da sızlatır. Sabun esanslı kahve kokar Halep'in sokakları, Halep kalesinin tepesinde de, kaldığın hostelin mahçup odasında da peşini bırakmaz bu koku. Kokusu olan nadir şehirlerden biridir Halep.
Ve kahve gibi zahmetli sabun gibi durudur dar sokakları. Bunu neden mi söylüyorum?
İstanbul'daki kapalı çarşıdan hallice küçük olan Halep kapalı çarşıya girdim. Esnafın hoşgeldinleri ile memnun oldum. Kumaşların özelliğine ve güzelliğine büyülendim. Hiçbir esnafın yakamdan tutupta beni dükkana zorlamamasına hayretle gülümsedim.
Ve sonra bilmediğim bir dar sokaktan saat kulesine doğru yol almak için çıktığımda, çıkamadım. Çünkü her dar sokak bir diğerine daha da daralarak çıktı. Öyle bir darlığa düştüm ki yek vücudun bile geçmesinin muamma olduğu bir uzun kıvrıma düştüm. Hava da kararıcam diye tutturmuş. Eyvah ki ne eyvah. Ama ben eyvah çekmeyi bile boşvermiş kendime övünüyorum, çok güzel anlatacak bir hikayem çıktı, çok güzel. Bu eyvahların en eyvahı, bilinçte sokaklarla birlikte daralmış. Sonra oldum olası geriye, öteberiye dönersin neyse ki ağız daha daralmamış sorarsın akşamın yükünü omzuna almış yolalan amcaya.
Clock tower, amca gülümser, sağ elinin baş parmağını işaret parmağının arasından geçirecekmiş gibi yaparak elini neyse ki başına koyar. Evet, ingilizce yok. Türki, Türkiyye dersin ufacık Arapçan ile, adam o an akşamın bütün yükünü omzundan atmış gibi gülümser. İşte o vakit arapça bilmek istersin. Arapça amca gel seninle oturup da bir bira içip ''things have changed'' ile ''şenbanbe''ye aynı yudumda efkarlanalım demek istersin. Seninle birlikte bilincinin koridorları da rahatlamıştır, nereden aklına geldiyse saat kulesinin olduğu Bab-ül Faraç meydanını ağzından kaçırıverirsin. Amcadan bir el hareketi ve Bab-ül Faraç meydanına kadar eşlik edersin ona. Hızlı yürümektedir elindeki ağır siyah naylon poşetlere aldırmadan ve arada dönüpte dönüpte bakar, bu çocuk arkada mı diye. Seni görür eğer başı devam eder. Arapçan yok diye değil, Halep'teki bu sabun ve kahve kokusunun yerini saf insan kokusu aldığından beri sersemsindir, insan sarhoşusundur uzanıpta poşetlerin bir ucundan tutamayacak kadar.

5 yolayazmak / on the road: Ekim 2010 Antakya'dan Halep yaklaşık 2 saat sürmekte. Eğer otobüste Avrupa'dan gezgin arkadaşlar var ise sınırda biraz beklemece. Gezgin dediğ...

Suriye Yol Notları Yek

Antakya'nın tozlu yollarından geçtikten sonra seni Cilvegözü Sınır kapısında temiz bir asfalt karşılayacak şaşırma. Cilvegözü Sınır Kapısına geldin memur dedi ki pasaportunda pul yok, sakin ol pul hemen iki dakikalık yürüme mesafesinde 15 YTL, pasaportunda artık pulun da var bekle bizi Aleppo.
Antakya'dan Halep otobüsle 300 Suri, Suri mi? yani Suriye parası. Şimdi ey gezgin 100 Suri 3.3 YTL hesabını buna göre ayarla. Taksi dolmuşla 500 Suri yani yaklaşık 16 YTL.
Bir dakika bir dakika sar başa, Antakya otogarındasın etrafını sarar ayaklı döviz büroları, kuru yukarıda verdim, eğer niyetin sadece Halep ise Türk parası da orada ayva, no problema. Halep'te resmi döviz büroları da birçok yerde. Eğer kur sana uygun düşmezse Halep'e kadar bekle. Takside, otobüste Türk parası ayva.
Suriye tarafına geçtin, Suriye pasaport binasındasın, duvarda büyük puntolarla Beşer Esad sen Türkiye'li gezgine Türkçe demekteki; Ey Türkiyeli kardeşim, komşum Suriye'ye hoşgeldin, işte o zamandan başlamakta Suriye ile olan kaynaşmanın dayanılmaz çabukluğu.
Yabancılar bürosundaki Suriye'li pasoport görevlileri Türkiye'li kardeşlerini görmekten çok mutlu bunu hem yüz ifadeleriyle hem de çatpat Türkçeleriyle anlatmakta.
Suriye ile Türkiye bazı siyasi gerilimlerin ardından kapılarını birbirine açan, birbirlerini keşfe çıkan iki komşu. Bu komşulukta tebessümlerde, yol tarifleri de, zevkler de, çay tutkusu da bir. Noktayı koymadan önce çaya şekeri çaydanlıkta iken atıyorlar hem de bol bol, çay yapışımız biraz farklı komşuyla ama onlarda yapacak birşey bulamadığında çay demliyorlar, komşuluk devam burada.
5 yolayazmak / on the road: Ekim 2010 Antakya'nın tozlu yollarından geçtikten sonra seni Cilvegözü Sınır kapısında temiz bir asfalt karşılayacak şaşırma. Cilvegözü Sınır Kap...

19 Ekim 2010

Yol-luk


Merhaba, yukarıdaki haritada gördüğünüz gibi Ankara'dan başlayıp, Suriye ile devam eden ve Lübnan'da tamamlanan yolculuğum sona erdi. Gidiş geliş olarak yaklaşık 3000km'lik bir yolculuk. Suriye yol notları gezginlerin iştahını kabartacak gibi görünüyor. Yol notları yazılmaya başladı. Okumayanlar için Türkiye-Ermenistan-Suriye hattında bir insan, bir tarih hikayesi Madam Lucine başlığıyla kaleme alındı. Gecenin ilerleyen saatlerinde hostelleri, lokantaları, otobüs firmaları, insanları ve de akılda kalanları ile yolayazmak'ta olacak.
Gezginlerden konu açılmışken ilki bu sene yapılan ve benimde finalistleri arasında olduğum gençlerin seyahat düşlerini gerçek kılan Özlem Pansiyon Seyahat Bursu bu sene de hız kesmeden devam ediyor. Eğer yaşınız 25'den küçük ise gözleriniz hep yol tabelalarında, düşleriniz atlaslarda ise, kendinize ait kelimeleriniz de var ise http://ozlem-pansiyon.blogspot.com/'u takipte olun derim.

Yolayazmak'ın 8. ayında site istatistiklerini de sizinle paylaşmak isterim.

En çok okunan 5 yazı;
1.Nemrut Dağı: Güneşin Dansı
2.Vizesiz Seyahat Oh Ne Rahat
3.Yolayazmak Hürriyet Seyahat Ekinde
4.İnancın Gizil Kapıları: Çilehane
5.Özgürlük ne yana düşer?
Siteyi ziyaret eden yabancı konuklar ise; Amerika, Almanya, Güney Kore, Hollanda, Tayland, Endonezya, Kanada, Katar ve Polonya'dan. (Suriye'den ziyaret etmeye çalışsam da facebook gibi blogspot'a erişmek de yasaktı.)

Yollarda buluşmak üzere..
5 yolayazmak / on the road: Ekim 2010 Merhaba, yukarıdaki haritada gördüğünüz gibi Ankara'dan başlayıp, Suriye ile devam eden ve Lübnan'da tamamlanan yolculuğum sona erdi...

11 Ekim 2010

Yolayazmak Hürriyet Seyahat Ekinde

http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/16003997.asp?gid=56
5 yolayazmak / on the road: Ekim 2010 http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/16003997.asp?gid=56

8 Ekim 2010

Madam Lucine

Yollar görmeyi de sağlar bazen..
Ortadoğu'nun en eski oteli 1911 yılında hizmete giren Baron Otel'deyim. Kimler konuğu olmamış ki Baron'un
Arabistanlı Lawrence, Agatha Christie, bay ve bayan Roosevelt, Irak Kralı 1. Faysal, Charles De Gaulle ve de Mustafa Kemal.
Sabah kahvaltısı için aşağı indiğimde yaşına aldırmadan sürekli koşturan, çabalayan Madam Lucine ile göz göze geliyoruz, kahvaltını yaptıktan sonra sana 201 numaralı odayı göstereceğim diyor. Heyecanlanıyorum, 201 numaralı oda, Mustafa Kemal'in seneler öncesinde kaldığı oda. Yeryüzünün en güzel yeşil zeytinini yediğim kahvaltının ardından Madam Lucine'nin yanına gidiyorum. Şöyle bir kahvaltı salonuna göz atıyor, 201 numaralı oda da kalan Fransız çift kahvaltıdan kalkmadan odaya kısa sürede gözatıp çıkmamız gerekiyor. Türkiye'lerden gelmişsin sana göstermeden nasıl yapayım diyor, Baron'un taş merdivenlerini ağır ağır çıkarken.

201 numaralı odadayım.
Odaya girişte sağ elinde tuttuğu şapkası ile boydan çekilmiş bir Mustafa Kemal fotoğrafı sizi karşılıyor. Yatakların olduğu kısımda da Mustafa Kemal'in Türkiye'nin modern yüzünü yansıtan üç ayrı fotoğrafı yer alıyor.
Odadaki mobilyaların bazıları yenilendi ama kurgusu aynıdır diyor Madam Lucine, fotoğraf çekil, fotoğraf çekil ihmal etme diye de ekliyor.
201 numaralı odanın sol yanındaki 202 numarada Arabistanlı Lawrence onun yanındaki 203 numaralı oda da ise Agahta Christie konaklamış. Agatha Christie'nin Şark Ekspresi'nde cinayet romanının ilk kısmını da bu otelde yazdığı biliniyor.
Madam Lucine ile ilk tanıştığımızda ingilizce konuşuyordum ki bana Türkçe konuş çocuk dedi. Baron Otel'e insanlar Mustafa Kemal'in, Lawrance'ın, Christie'nin yattığı yatakta uyuyabilmek, soluduğu havayı duyumsayabilmek için geliyor, Baron Otel'de tarihi ve onun kahramanlarını özenle, sevgiyle koruyor.
Baron Otel'in sahibi mi? Arapgir'li bir Ermeni olan Krikor Baron Mazlumyan. Madam Lucine'de kendi deyimiyle 'Seferberlik'le Anadoluyu terk etmek zorunda kalan bir Ermeni ailenin kızı.
İnternet'te son dakika haberi olarak Mustafa Kemal'in Savarona yatında fuhuş yapıldığı haberi geçti. Allianoi geldi aklıma, Madam Lucine'ye baktım yine bir yerlere koşturuyor, çabalıyordu. Sustum.





5 yolayazmak / on the road: Ekim 2010 Yollar görmeyi de sağlar bazen.. Ortadoğu'nun en eski oteli 1911 yılında hizmete giren Baron Otel'deyim. Kimler konuğu olmamış ki Ba...